17 Mayıs 2011 Salı

Gerzefeneri

Karadeniz'in Sinop ili Gerze sahilinde deniz seviyesine yakın bir burunda dalgalarla çarpışan, adeta sürekli yıkanan deniz feneri, çevresinde dolaşma imkânı bulunan geniş bir platformla ziyaretçileri karşılıyor. Kıyıda ki yeri, yerleşim birimlerine çok yakın olmasına karşın, yalnızlığın buram buram yaşanıp, hissedildiği, huzur veren, senarist olup film, fotoğraf çekmeye özendiren özel bir konuma sahip.
 Etrafında bulunan balıkçı barınağı ve dalgakıran, arkasında yer alan restoranla bütünleşip seyir ve hoşça vakit geçirecek kompozisyonlar oluşturuyor. Fenerde yaşayan bulunmuyor.

KEFKEN ADASI DENİZ FENERİ

30 Kasım 1879 tarihinde inşa edilmiş olup, sonraki yıllarda yenilenen deniz feneri karadan çekilmiş deniz altı hattı sayesinde elektrikle çalışıyor. Fener ışığı 15 mil uzaklıktan görülebiliyor, 360 derece görüş açısına sahip fener kulesi, Ereğli, Amasra, Trabzon yönüne giden gemilere yön veriyor. Denizden 13 metre yükseklikte, 14 metre kule boyu ile adayı süslüyor

DEVEBOYNU KNİDOS FENERİ

Knidos Feneri
Ege ve Akdeniz'in tam da birleştiği noktadadır
Deveboynu Feneri.Asırlar boyu yolunu kaybeden
denizcilere "Hayata bağlayan ışık" oldu.Umut ışığı
olmaya da devam ediyor.
knidos: Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Ege ve Akdenizin birleştiği noktada Tekir Burnu üzerinde yer alan Knidos antik kenti Batı Anadolu kıyı kentlerinin en önemlilerinden biridir.

Muğla İli, Datça İlçesi, Yazı Köyü sınırları içindedir. Karaolu ile Datça'ya 35 km.'lik, -son 8 km.si stabilize- bir yol ile bağlanır. Deniz yolu ile ulaşım turizm sezonu boyunca gezi tekneleri ve yatlarla yapılmaktadır.

Bölgenin Pers hakimiyetinde olduğu sıralarda yaklaşık M.Ö. 360ta Knidoslular Datça İlçesi yakınındaki kentlerinden ayrılarak, yarımadanın en uç noktasında Hippadamos planında yeni bir Knidos kenti kurmuşlardır. Rodos devletinin kutsal yeri olan Apollon Tapınağı burada bulunmaktaydı. Strabon (XIV 656, 2, 15) burasının hem kara ve hem de ada yerleşimi ile "çift kent" görünümünde olduğunu yazmıştır. Rodos Birliği'nin önemli kentlerinden birisi olan ve gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kenti, yuvarlak ve köşeli kulelerle kuvvetlendirilmiş bir surla çevrelenmiştir. Askerî ve ticarî olmak üzere iki limanı bulunmaktadır. Kentteki önemli yapılar ve alanlar; B, C, D ve E Kiliseleri, Dor Tapınağı, Propylon, Apollon Tapınağı ve Sunağı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, Güneş Saati, Dor Stoası, Tiyatro, Dionysos Tapınağı ve Stoası, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Nekropol ve Kap Krio Yarımadası'dır.

1856-1857 yıllarında Sir Charles T. Newton, 1967-1997 yıllarında Prof. Dr. Iris Cornelia Love tarafından kazı çalışmaları yapılan kentin tarihi, 1987 yılından itibaren, Prof. Dr. Ramazan Özgan başkanlığında yapılan bilimsel arkeolojik kazılarla yeniden aydınlanmaktadır. Çalışmalar, kentin kurulu olduğu anakarada ve Deve Boynu yani Kap Krio Adası'nda sürdürülmektedir.

Kazılarda açığa çıkarılan buluntularla yerleşimin M.Ö. 14. ve 13. yüzyıla kadar uzandığı sonucuna varılmaktadır. Kentin M.Ö. 7., 6. ve 5. yüzyıllardaki durumu oldukça parlaktır. M.Ö. 4. yüzyılda ekonomik, kültürel ve sanatsal alanlarda gelişme gösteren kent bir de tıp okulu açmış ve bilim alanında da kendini göstermiştir.

Diğer Anadolu kıyı kentleri gibi, Knidos da M.S. 7. yüzyılda Arapların istilasına uğramış ve daha sonra meydana gelen büyük depremler nedeniyle tümden yok olmuştur.

Fenerbahçe Feneri

Fenerbahçe Feneriİstanbul'un Asya yakasında Fenerbahçe burnunda bulunan deniz feneridir.
İstanbul Kadıköy ilçesinde, semte adını veren Fenerbahçe Burnu’ndaki bu fenerin tarihi Bizans dönemine kadar inmektedir. Burada tanrıça Hera’ya atanmış bir tapınak olup, Hera ve İreas diye adlandırılan kayalıklara yakın bir yerde imiş. Bu kayalıkların üzerine ise bir ateş kulesi yapılmış. Osmanlı dönemi kaynaklarında bu “Bağçe-i fener “ adı ile 1570 senelerinde kullanıldığı yazılıdır.Kanuni Sultan Süleyman Recep 969 (Mart 1562) tarihli bir fermanında bu fenerden şöyle bahsedilmektedir:
“Kalemiç burnu nâm mahalde Müslümanların ve gayrin gemileri gece ile gelüp geçerken fânûs olmamağın, ekser zamanda taşa çalup zarar ve ziyan olmağın mahâll-i mezkûrda bir fânûs yeri bina etmek murad edinmeğin, buyurdum ki.”
Bu fermandan anlaşıldığına göre, bugün Fenerbahçe Burnu dediğimiz o zamanki (Kalemiç) Burnunda çalışan bir fener olmadığı ve ilk defa Kanuni Sultan Süleyman zamanında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kömürciyan 1661’de yazdığı “İstanbul Tarihi” isimli kitabında buradan,
“ …denizin içine atılmış metin bir temel üzerinde yekpare bir heykel gibi yükselen kulenin tepesinde yanan ve gemileri kayalara çarpmaktan korumak için her gece sabaha kadar bir yıldız gibi parlayan”
diye bahsetmektedir.
XVII. yüzyıl Vakanüvistlerinden Râşid 1720-1721’deki tarihinde bu feneri yeni yapılacak fenerlere örnek olarak gösterir. Hüseyin Ayvansarayî de Hadîkatü’l-Cevâmi isimli eserinde:
“Fenerbahçesinde bir mahsus kule vardır ki sefinelerin gecelerde mürûr ve ubûrları içün bâlâsından kebîr kandil yanar” 
diye buradan bahsetmektedir. XVIII. yüzyıla ait tarihlerde ise burasının sadrazam ve devlet ricalinden sürgüne gönderildiklerinde kısa bir süre burada tutulduklarını yazar. 1707’de III. Ahmed’in kubbe veziri olan Seyyid Firarî Hasan Paşa Fenerbahçe Feneri’nin fenerci odasında, fenere çıkan kapının dibinde boğdurulmuş ve başı kesilerek vücudu buradan denize atılmıştır. Kesik baş, önce saraya götürülmüş sonra da Sarayburnu’ndan denize atılmıştır.
Bugünkü Fener binası 1837’de II. Mahmut zamanında yenilenmiş ve daha sonra da zaman zaman tamir edilmiştir. Zeminden 21 m. yükseklikteki yuvarlak kulesinin üzerinde iki ayrı kat halinde etrafı parmaklıklı gezinti yeri bulunmaktadır. Kulenin dibinde ise tek katlı bir bina fenere ait depo ve lojman olarak kullanılmaktadır.ayrıca Mercek yapısı sabit kristal olan fener, ışığın 15 deniz mili uzaktan görülmesini sağlıyor. Fenerbahçe Feneri, idamlar dahil pek çok olaya sahne olmuş, ingiliz işgali siırasında İngiliz askerleri kuleye çıkmak istemişler Fenerci Mediha Hanım ve annesi, içkili askerleri elinde sopayla kovalamış.Cumhuriyet'in 10'uncu yıl kutlamalarında ışıklandırılıp süslenmiş.II. Dünya Savaşı yıllarında fenerin kristali siyah perde ile kapatılarak karartılmıştır.

Şile Feneri

Şile Feneriİstanbul'un Şile ilçesinde bulunan ve İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e hizmet veren deniz feneridir.
Türkiye'nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük feneri Karadeniz'deki kıyı emniyetini sağlayan iki fenerden biri olan Şile Feneri, diğer büyük fenerler gibi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1859 yılında yaptırılmış. Fener deniz seviyesinden 60 metre yükseklikteki kayalıklar üzerinde 110 cm. kalınlığında kule şeklinde inşa edilmiş. 20 deniz mili görüş mesafesine sahip olan, kurmal sistemli fener, ilk dönemlerde 3 fitilli gaz lambası ile çalışırken, 1968 yılında elektrikle çalışmaya başlamıştır.
Bugün müzeye çevrilen Şile Feneri'nin 150 yıllık bir geçmişi vardır.

İskenderiye Feneri

İskenderiye FeneriMısır'ın İskenderiye şehrinde inşa edilmiş; ancak günümüzde bulunmayan, Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri ve tarihte inşa edilmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı.
İnşaası MÖ 285-246 yılları arasında süren fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy (Batlamyus) ve Soter tarafından Mısır'da İskenderiye Limanı'nın karşısındakiPharos Adası üzerine yaptırılmıştı.
Üç bölümden oluşan fenerin mimarı Knidos'lu Sostratus'tur. Kaidesi ile birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz mermerden yapılmıştı. Tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu. Alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre yüksekliğindeydi. Orta bölüm, yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi. Yaklaşık 27 metre yüksekliğindeydi. Üst bölüm ise silindir şeklindeydi ve üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı.
İskenderiye Feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam için kullanılan tek eserdir.
Üst kısmı M.S. 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde yıkıldı. 1500 yılında ise bu yapıya ait kalıntılar tamamen yok oldu.
Üzerinde inşa edildiği adadan dolayı Pharos olarak anılmış ve bu kelime bir çok dile yerleşmiştir. İspanyolcaFransızca ve İtalyancada Pharos, deniz fenerianlamına gelmektedir. Yıkılmadan önce yapılan resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine yüzlerce yıldan beri örnek olmuştur.

ANADOLUFENERİ

Anadolu Feneriİstanbul'un Asya yakasında İstanbul Boğazı'nın Karadeniz'le birleştiği kuzey ucunda Yon (Hrom) Burnu üzerinde bulunan deniz feneridir. Karşısındaki Rumeli Feneri'nden 2 deniz miliuzaktadır. Fenerin bulunduğu köy de aynı isimle (Anadolufeneri) adlandırılır.
Anadolu Feneri, sabit silindir kristalinin içindeki 1000 watlık ampul, kristalin çevresinde elektrik motoruyla dönen bir paravan sayesinde yanıp sönüyor, elektrik kesintilerinde bütangaz ile desteklenir. İlk günkü gibi korunan ve açık havalarda 16 deniz mili açıklığı görebilen fener, İstanbul'un Karadeniz'e açılan kapılarından birinde Karadeniz'den gelip Boğaz'a girecek gemilere rehberlik eder.
Bulunduğu köye de adını veren fener ilk olarak 1834 yılında kurulmuş. Kırım savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin boğazın ve karadeniz'in girişlerini görebilmeleri için yapılmasına karar verilen fener 15 Mayıs 1856'de Fransızlar tarafından karşı sahildeki fenerle beraber kule kısmı yapılarak işletilmeye başlanmış. 1933'de Fransızlara verilen 100 senelik işletme imtiyazı iptal edilmiş ve tamamen Türklere geçmiş.
Beyaz taştan yapılmış fenerin boyu 20 metredir. Yanlızca Beykoz'a dönük yüzünün dar kısmı karanlıkta kalır. Anadolu feneri orijinal halini koruyan nadir fenerlerden biri. Bir tek fenerin kristalini döndüren motor ve ampul sonradan eklenmiş. Denizden 75 m yükseklikteki fener, saniyede bir beyaz ışık veriyor, 18 saniye bekliyor.